20 Ocak 2012 Cuma

Wonderfalls (2004)


Wonderfalls (2004)
Sadece 13 bölüm yayınlanmış bu dizide Jaye Tyler Nikaragua Şelalesinde hediyelik eşya dükkanında çalışan genç ama hayata başarılı başlayamamış istekli satış elemanıdır.Sorunları dolayısı ile tam kafayı yediğini düşündüğü sırada cansız figürlerin kendisi ile konuştuğunu farkeder.
Konuşan figürler kafayı yemesi ile mi alakalı yada kazandığı bir güçmüdür bilinmez ama şimdilik kendisini komik durumlara sokmaktadır.
Aslında çok hoş bir dizi, neden devam etmemiş anlamadım doğrusu, gülme efekti olmadan gülebilmek çok hoş bir duygu bu arada, hem komedi, hem fantazi, hem de güzel çevre görmeye isteklilerin deneyebileceği güzel bir seyirlik olarak göründü bana.

Witchblade (2001)


Witchblade (2001)
Sara Pezzini üst üste yakınlarının ölümleri dolayısı ile kızgınlık ve öfke problemleri içerisinde ki bir polis dedektifidir.
Babasının katilini yakalayacağını düşündüğü anda ortağını da kaybetmesi duygusal açıdan bir çöküntü durumu getirse de şans eseri edindiği bir bileklik hayatını değiştirecektir.

Bileklik Witchblade adı verilen gizli bir silahtır, sadece seçilmiş kimseler bu bileziği takabilir ve takan kimseye inanılmaz güçler verir.Bilekliğin gücü o kadar büyüktür ki insanı ele geçirebilir.

Toplam 24 bölüm 2 sezon olarak yayınlanmış Witchblade süperkahraman dizilerinden hoşlananlar için kaçırılmayacak bir dizi, ara ara hızlanan temposu kadar fazlaca ağır sahneleri de mevcut, döğüş sahneleri şimdilik biraz sırıtsa da başrol oyuncusunun Angelina Jolie benzerliği şaşırtıcı düzeyde( Resimlerde değil ama izlerken hak vereceksiniz). Sadece ilk 2 bölümü seyrettiğimden tümü için yorum yapamıyorum şimdilik.

17 Ocak 2012 Salı

Revenge (2011)


Sezon başladığında pek de ümitlenmediğim fakat bir ara bakarım belki dediğim bir dizi idi Revenge, hatta zamanından önce yayınlanmış olmasına rağmen normal yayından birkaç hafta sonra izleme şansı buldum,yani gerçekten önemsememiştim,şimdi yüzüme yemiş bir tokat gibi yaptığım hatanın affına sığınarak az sayıdaki haftalık dizilerim arasındaki güzide yerini almış bir yapım.

Her şey "Emily Thorne" ve "Daniel Grayson"'ın evlilik merasimi ile başlıyor... mu?, bitiyormu ?.İnsan hayatının en güzel gününde, evleneceği adamın hayatını kaybettiğini öğrenirse ne çok üzülür değilmi?,ama Emily pek de üzgün görünmedi bize...
Bölümler ilerledikçe Emily'nin bir hayli karışık hayatı, ulaşmak istedikleri için harcadığı sonsuz efor, bitmeyen intikam ateşi ve akılcı planlar bir bir gözlerimizden kayıp gidiyor.İlk bölüm ne söz verdi ise kalan bölümler hep üzerine koyarak ilerliyor.Başlardaki intikamından nasibini alanlara üzülmek dışında elimizden bir şey gelmiyor.

Gözlerini intikam ateşi bürümüş biri var da, karşı tarafı yokmu bu işin?, hem de en alasından;"Victoria Grayson", Şeytan gibi bir kadın, nasıl bakışlar öyle yahu insan hakikaten korkuyor...
Emily ve Victoria baş rollerde görünse de yan karakterler açısından oldukça zengin dizimiz, Nolan karakteri mesela saat'li bomba, ne yapacağı bilinmiyor, Jack eski gözde ama çok saf, Daniel tam bir aptal aşık, Conrad Greyston çok fazla sırrı olan ama kendini fazla ortaya atmayan bir tip, Ashley ve Tyler karakterleri de zaman zaman heyecan yaratıyorlar, "David Clarke" ve "Lydia Davis" Emily'nin gazabından önce epey bir aktifdiler, en sevdiğim ve heyecanlandığım karakterlerden biri de "Amanda Clarke", ama spoiler olmasın çok fazla değinmeyelim, sağlam bir karakter oda.

Başlarda Emily bir bir intikamını ortaya serip tek tek karakterleri gazabı ile çarpıyor gibi görünse de işler ilerledikçe baştaki gibi kolay lokma olmadıklarını da anlayacak,avcı iken av olmak da var bu işte, herkes kurt, kurt kapanı içerisinde hayatta kalmak gerek. 

10 bölüm sonrası ara veren dizi Ocak ayında kaldığı yerden devam edecek gibi görünüyor,şaşalı reytinglere sahip olmasa da yeterli izleyici kitlesine sahip( ortalama 2,5-3/ 7-8 M izleyici), bir sonraki sezon siparişini de şubat-mart gibi alabilir.

Demem odur ki güzel dizi, izleyiniz efendim.

Hart of Dixie (2011)


Hart of Dixie (2011)
Sıcak içten bir seyirlik,Rachel Bilson'u da The O.C.'den sonra güzel bir yapımda görmek çok hoş.
Zengin züppe bir şehirlinin,kendince genel hayatı olan küçük bir kasabaya düşmesini dramatik ama fazlasıyla espirili bir biçimde anlatan yapım, çoğu komedi dizi'sinden daha fazla güldürmeyi başardı beni. Bir sonraki bölüm ne olacak diye merak etmeseniz de hiç sıkmadan eğlendirici bir şekilde kendini izlettiriyor.Sıcaklar ile ilgili bölüm izlediklerim arasından sıyrılsada genel çizgisini hiç bozmadı.
The O.C. de gördüğümüz asi ve çılgın kız gitmiş ayakları üzerine basan,sorumluluk sahibi,hayalleri peşinden giden ve işini başarılı bir şekilde başaran biri gelmiş bu dizide.Rachel Bilson'un "Zoe" karakteri üzerinde çok çalıştığı ve güzel performans sunduğu kesin.Epeyce bir de yan karakter oluşu diziyi izlenebilir kılan güzel unsurlar.Gerçi bir ara Türk filmi mi izliyorum havasına girmedim değil.Anlatım tarzı olsun,arada verilen küçük gizemler olsun,drama unsuru olsun, kesinlikle başarısız bir yapım olmadığı aşikar.Bu sezonun şans verilesi dizilerinden biri.

Ringer (2011)


Ringer (2011)
Alışkanlık gereği yeni başlayan tüm dizileri indirir ve ilk bölümü hızlıca izlemeye çalışırım,eğer az da olsa umut vaad ediyorsa arşivler ve bir kenarda sırasının gelmesini beklerim,aslında sırası gelmemişti daha dizinin ama iyiki de izlemişim.
Herhangi bir beklenti ile başlamadığımdan olsa gerek bölümler arka arkaya akmaya başladı,kendimi durdurduğumda saatin inanılmaz geç olmasına rağmen izleme isteğim hiç azalmadı.
Diziyi izlerken nedense hep Süleyman Demirel aklıma geldi,çok laf eder ama azını anlardık,bu dizi de öyle,başı ve sonu güzel,ortasında pek bir şey olmuyor Merak unsurunu inanılmaz güzel koruyorlar,basit ve sığ konu ancak bu kadar akıcı hale getirilebilirdi,bravo yani.
Beklenti içerisine girmediğiniz boş bir gününüzü dolu dolu geçirtecek hoş bir seyirlik olarak tavsiye edebilirim.

Enlightened (2011)


Enlightened (2011)
Tam bir HBO dizisi,nedendir bilmem ilk bölümler berbat ötesi oluyor,girizgah falan herhalde,tamam Amy'nin durumunu ve gelişmesine tanık olduk ve geri döndü ama bana bir türlü elektrik veremedi bu karakter.Baştaki sinirli hallerin kasapta aldırılmış versiyonu pek de hoşuma gitmedi,aslında sanki dizi bu bölümden sonra başlayacak da acayip şeyler olacak hissi uyandırsa da benim dizi ile ilgili beklentim kalmadı ve dizi ile vedalaşıldı.

I Hate My Teenage Daughter (2011)



I Hate My Teenage Daughter (2011)
Ne güzel bir konuyu ellerine yüzlerine bulaştırmışlar,dizi'nin adından olsa gerek büyük beklentilerim vardı,normal aileler zamane kızları ile uğraşacak ve özellikleailelerin düştükleri komik olaylara gülecektim,kıssadan hisse gerçek hayatta gülmediğim şeylere bu dizi sayesinde gülüp eğlenecektim.Ayrıca İMDB'ye eklenen aslı astarı olmayan oyuncu profilleri insanın canını iyiden iyiye sıkmaya başladı.
Dengesiz 2 ev kadını,boşanmış kocalar ama ne hikmetse komşu gibi çatkapılar maaşallah,ailede beklentilerimin tersine kızlar daha akıllı duruyor,konusuzluk,garip yerlerde gülme efekti,gereksiz diyaloglar,sırf beklentim devam ettiği için ikinci bölümü de izlemeyi düşünüyorum lakin pek düzelecek gibi gözükmüyor.

Hell on Wheels (2011)



Hell on Wheels (2011)
Henüz ilk sezonu bitmeden ikinci sezon onayı alan yeni dizilerden biri olan "Hell on Wheels" ray'lardan gelecek intikam ateşini körükleyecek bir dizi olarak karşımıza çıkıyor.1800'lerin sonlarına doğru Kuzey/Güney savaşı henüz bitmiş,kölelik henüz kalkmışken bir kaç kötü adamın Kuzey Amerika Demiryolu inşaasını alması ve savaş sırasında karısını kaybetmiş intikam peşindeki eski bir askerin hikayesi diye düşünüp ilk bölümünü seyrettiğim dizi yavaş ilerlese de tüm AMC dizilerindekiler gibi heyecanını kendinde saklayarak ilerliyor. Çok fazla siyah beyaz olaylarına takmazlar ise (ki malesef öyle görünüyor) güzel biri dizi bizi bekliyor.Bu tür diziler ABD/ İngiltere gibi köleliği içinde yaşamış ülkeler için ilginç olsa da bizlere birazcık uzak kalıyor.Bir şans verilmesini hakediyor.

Storm of the Century (1999)




Storm of the Century (1999) 
Şu arşivde neler varmış bir de eski takılalım derken henüz hiç listelemediğim diziler olduğunu farkettim,özellikle Stephen King yazarlığındaki yapımları hiç listelememişim, oysa ki neredeyse küçük bir Stephen King arşivim varmış da haberim yokmuş.İsmini ilginç bulduğum Storm of the Century ile başlayayım dedim.

Öncelikle çözünürlüğün düşük ve elimdeki iki bölüm toplamının 4 saat 20 dk olduğunu düşünürsek epeyce korkmuştum,ayrıca özellikle Stephen King uyarlamalarının çok başarısız olduğu eğilimim dizi başlarındaki moralimi epeyce bir bozdu.

Dizi'yi 4 bölüme ayırırsak ilk bölüm gayet sıkıcı,adaya gelen esrarengiz bir yabancı ve yıllara konu olacak derecede büyük yaklaşan fırtına,gözü dönmüş bir cani ile mi karşıkarşıyayız derken aslında zati muhteremin fantastik bir şahsiyet oldulğunu öğreniyoruz.İkinci bölümde ada kolluk kuvvetlerinin duruma el koyması ve adamda gariplikler sezmesi oldukça ilginç sahneleri de beraberinde getirdi, üçüncü bölüm ile birlikte yabancı hakkındaki gerçeklerin ayyuka çıkması tüyler ürperticiydi,kalan son bölüm ise ..., izleyin görün.

Sözün özü bir pazar günü zamanınız varsa ve sabırla ilginç sahnelere kadar dayanabilecek iseniz Stephen King'in satıraralarını güzel yansıtmış bu minidiziden hoşlanabilirsiniz.Şahsi fikrim diziyi 4'de bölün ve 4 günde bitirin.

Rose Red (2002)


Stephen King yazarlığındaki izlediğim bir diğer yapım olan Rose Red sonu hariç oldukça güzel bir uyarlama idi.
19.YY başlarında petrol zengini bir iş adamı tarafından yaptırılan ancak inşa'ası bir türlü bitirilemeyen Rose Red malikanesi çeşitli olayların yaşandığı ve 3 kuşak el değiştirmesine rağmen gizemi henüz çözülememiş bir evdir.Başlarda bildiğimiz ise malikanenin inşaata kendi kendine devam etmesidir, yani bitirildiği sanıldığında 3 bina ve 1 avlu olan ev şu an çok daha fazla binaya ve odaya sahiptir,hatta son sahibi oda sayısından kesinlikle emin değildir çünki her saydığında değişmektedir, ayrıca ilk kuşak sahiplerinin ruhlarının halen evde bulunduğu ve rahatsız edenleri cezalandırdığı yönündeki görüş evde yaşanmış son ölümler sonrası inanca dönüşmüştür.
Üniversite de tarih profesörü olan Joyce, bu evi kafasına takıntı haline getirmiş ve içerisindeki mistik olayları gün yüzüne çıkarmak istemektedir.Pisişik güçleri olan bir grup ve son kuşak ev sahibi ile birlikte eve bir tur düzenleyerek bilimsel veriler ile dönmeyi planlamaktadır,en çok güvendiği isim ise güçleri ile evlerin üzerine taş bile yağdırabilen Annie'dir.
Gezi başlar ve ilk başta evin bekledikleri kadar mistik ve karanlık olmadığını düşündükleri anda ev çığırından çıkar...
Üç bölümlük dizide ilk iki bölüm oldukça güzel kurgulanmış,ilk bölüm ev hakkındaki hikayeler eşliğinde grubun bir araya getirilmesini, ikinci bölüm bu grubun eve gitmesi ve yerleşmesi, üçüncü bölümün ise gerçeklerin su yüzüne çıkması olarak betimlenebilir. İlk iki bölüm sanki yazarın ağzından izliyormuş hissi verilmişse de son bölüm gizem+korku+heyecan üçgenini aynı anda veremediği ve yazarın duygularının yansıtmadığını düşündüğümden ilk bölümlerin gölgesinde kalmış.Emily Deschanel'e de çok daha güzel bir rol verilebilirmiş.
Tanıdık aktörler,seçilmiş güzel ev, yaratılmaya çalışılan mistik ortam için bile izlenir.izleyecek yada izlemeyecek herkesin imdb sayfasındaki dizi trailerini mutlaka izlemesini öneririm. 
The Diary of Ellen Rimbauer (2003) isimli devam filmi de mevcuttur.




Are You There, Chelsea? (2011)


Chelsea içkiye dua edecek ölçüde tutkun bir gece kuşudur, son vakası karakolda bittiğinden hayatına çeki düzen vermeye çalışır, hamile kardeşi, aklı havada babası, koruyucu kız arkadaşı bu durumdan memnun olsa da beğenileri epeyce farkı olan Chelsea için bu iş çok da kolay değildir.
İlk bölüm itibari ile dilimde güzel bir tat bırakmadı, 2 Broke Girls'e benzerliği ise ayrı bir komedi, sevilirse tam sevilecek, sevilmez ise de hiç beğenilmeyecek tipi dizileriden.Yalnız Laura Prepon kendini bu dizi için harcamış diyorum, oldukça yetenekli, sesi ve fiziği dikkat çekici bu aktrist güzel bir drama yada fantazi yapımında çok güzel giderdi.